-
1 υποκύπτω
boyun eğmek -
2 give way
boyun egmek -
3 покорно
boyun eğerek; uysalcaпоко́рно смири́ться с чем-л. — bir şeye tevekkülle boyun eğmek
-
4 buckle under
boyun eğmek* * *teslim ol -
5 comply with
boyun eğmek, uymak* * *uyum sağla -
6 ergeben
boyun eğmekgetirmekgöstermekkanıtlamakteslim olmakvermek -
7 fügen
boyun eğmekuymak -
8 unterwerfen
boyun eğmekboyunduruk altına almaktabi kılmak -
9 weichen
boyun eğmekdemiryolu makasıgeri çekilmek -
10 submit
boyun egmek, itaat etmek, iradesine teslim olmak; ileri sürmek, önermek, sunmak; arz etmek, sunmak; ibraz etmek, sunmak -
11 уступать
terk etmek,bırakmak; boyun eğmek* * *несов.; сов. - уступи́ть1) bırakmak; terketmekуступа́ть доро́гу кому-л. — birine yol vermek
уступа́ть ме́сто кому-л. — yerini birine bırakmak
он уступи́л дом бра́ту — evini kardeşine bıraktı
ра́дость уступи́ла ме́сто печа́ли — sevinç yerini kedere bıraktı
он никому́ не уступи́л своего́ чемпио́нского зва́ния — şampiyonluk unvanını kimseye kaptırmadı
2) boyun eğmekуступа́ть си́ле — zora boyun eğmek
уступи́ть тре́бованиям кого-л. — birinin taleplerine boyun eğmek
3) aşağı / geri kalmakв э́том отноше́нии он тебе́ не усту́пит — bu bakımdan senden aşağı kalmaz / seni aratmaz
он уступа́ет тебе́ в си́ле — seninki kadar güçlü değildir
4) разг. bırakmak; ikram etmekон уступи́л кни́гу за пять рубле́й — kitabı beş rubleye bıraktı
-
12 bow
n. londra'da bir kilise————————n. reverans; başla selamlama; boyun eğme; pruva, baş————————v. eğmek, eğilmek, başla selamlamak, reverans yapmak, boyun eğmek; çekilmek* * *yay* * *I 1. verb1) (to bend (the head and often also the upper part of the body) forwards in greeting a person etc: He bowed to the ladies; They bowed their heads in prayer.) eğilerek selâm vermek, reverans yapmak2) ((with to) to accept: I bow to your superior knowledge.) boyun eğmek2. noun(a bowing movement: He made a bow to the ladies.) selâm, reverans- bowedII 1. [bəu] noun1) (a springy curved rod bent by a string, by which arrows are shot.) yay2) (a rod with horsehair stretched along it, by which the strings of a violin etc are sounded.) yay3) (a looped knot of material: Her dress is decorated with bows.) fiyonk2. noun((often in plural) the front of a ship or boat: The waves broke over the bows.) pruva -
13 покоряться
несов.; сов. - покори́тьсяboyun eğmek, baş eğmekпокоря́ться судьбе́ — kadere boyun eğmek
его́ иску́сным рука́м покоря́лся любо́й материа́л — her tür malzeme hünerli ellerine baş eğiyordu
-
14 подчиняться
1) ( покориться) boyun / baş eğmek2) itaat etmek; emrinde buyruğunda olmak тк. несов.подчини́ться прика́зу — emre itaat etmek
нам пришло́сь подчини́ться э́тому реше́нию — bu karara boyun eğmek zorunda kaldık
-
15 смиряться
-
16 give way
çökmek, yol vermek, öncelik tanımak, kendini vermek, kapılmak, dayanamamak, boyun eğmek, küreklere asılmak* * *yol ver* * *1) (to stop in order to allow eg traffic to pass: Give way to traffic coming from the right.) yol vermek2) (to break, collapse etc under pressure: The bridge will give way any day now.) çökmek3) (to agree against one's will: I have no intention of giving way to demands like that.) boyun eğmek -
17 submit
v. sunmak, ibraz etmek, arzetmek, önermek, öne sürmek, boyun eğmek, itaat etmek, kendini adamak, teslim etmek* * *1. sun 2. teslim et* * *[səb'mit]past tense, past participle - submitted; verb1) (to yield to control or to a particular kind of treatment by another person etc: I refuse to submit to his control; The rebels were ordered to submit.) boyun eğmek2) (to offer (a plan, suggestion, proposal, entry etc): Competitors for the painting competition must submit their entries by Friday.) teslim etmek, sunmak•- submissive
- submissively
- submissiveness -
18 ergeben
II adj2) ( treu) sadık, vefalı2. irrII vrsich \ergeben1) ( kapitulieren) teslim olmak;er ergab sich der Polizei polise teslim oldu4) ( sich hingeben) boyun eğmek (-e);sich in sein Schicksal \ergeben kadere boyun eğmek -
19 céder
Iv t1 vermek2 satmakIIv iboyun eğmek -
20 résigner
См. также в других словарях:
boyun eğmek — isteyerek veya istemeyerek uymak, katlanmak Para bulabilmek için ya bir tarafa boyun eğmeli ya öbür tarafla birleşmeli idik. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
boyun — is., ynu, anat. 1) Gövdenin başla omuz arasında kalan bölgesi Ellerini bu defa, boynuna sıkıştırdığı beyaz peçeteye sildi. A. İlhan 2) Testi, şişe, güğüm gibi kaplarda dar olan üst kısım 3) Sorumluluk 4) coğ. Dağ sırtlarında geçmeye elverişli… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kadere boyun eğmek — yazgısını, talihini kabul etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
boyun kesmek — selam vermek için başını eğmek Eli göğsünde, boyun keserek dervişçe bir selamla alçak bir sedirin ucuna ilişti. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
inkıyat etmek — boyun eğmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ram olmak — boyun eğmek, itaat etmek Onun şekillerine ve anatomisine ram olmayı kendime bir zillet addederim. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazaya rıza göstermek — 1) yargıya, verilen hükümlere boyun eğmek 2) kadere, alın yazısına boyun eğmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
râm — (F.) [ مار ] itaat eden, boyun eğen. ♦ râm etmek boyun eğdirmek, itaat ettirmek. ♦ râm olmak boyun eğmek, itaat etmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
dize gelmek — baş eğmek, boyun eğmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
el yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır — başkasının gücü karşısında boyun eğmek zorunda kalacağını anlayamamış kimse, kendi gücünün herkese boyun eğdireceğini sanır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
itâat — (A.) [ ﺖﻋﺎﻃا ] uyma, boyun eğme. ♦ itâat etmek uymak, boyun eğmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü